Gridal plandan oluşan bu şehirde belli aksların hem bu düzenin ortasından geçiyor hem de şehrin ana yollarını oluşturuyor. Eski şehirden kalan kısmı olabildiğince yeni düzene uyarlanmaya çalışılmışsa da bazı yerleri dokusu ve algısı değiştirilmeden saklanmış.
Şehirde metroyla her yere ulaşılabiliyor olsa da gayet komplike bir metro haritası var. Yolları düzenli ve ferah, kaldırımlar ise insanlar yürüyebilsinler diye geniş tasarlanmış ve sokaklarda yürümek için dışarı çıkası geliyor insanın.
Önceden organik başlayıp sonradan tasarlanarak genişlemiş tarihi bir şehir Barselona.
Yol kesişimlerinde grid sistemde bina tarafındaki kenarlar doksan derece çıktığı için bu araba dönüşlerini ve görüş açısını etkilediği için köşeleri keskin pahlayarak kırk beş dereceye dürüp hem de yeni gelen cepheye arabaların park etmesine de olanak kılar.
Mimari açıdan kesinlikle görmeniz gereken, farklı üsluplar gözlemleyebileceğiniz bir yer. Genellikle gotik ve post-modern yapılar öne geliyor. Antoni Gaudi'nin bir çok eseri var.
Binaların cephelerinde balkonlar hep var ve plandan simetrik şekilde yerleştirilmiş. Balkonlarda saksı ve güzel çiçeklere çok rastladım. Ve sakinlerin bu geniş sokaklı bu şehri izlemeyi sevdiklerini düşündürdü.
Soldaki ikiz Roma tarzında inşa edilmiş kulelerin arasından geçmeden durduğumuz durağın üstüne turistler turların dağıttıkları kulaklıkları atmışlar. Her turist otobüs duraklarında durum böyle.
Kulelerden sonra önümüze gelen bu ihtişamlı yapı MNAC yani Catalunya National Museum of Art burada sanat sergileri olarak kullanılan en büyük müze.
Sonra da önümüze daha önce tekstil fabrikası olarak kullanılan ama şimdi eklektik ve yenilikçi sanat sergileri yapılan CaixaForum geliyor.
Barcelona'nın güney batısında tepeye doğru giderken karşımıza çıkan başka bir heykel ise işlev olarak telekomünikasyon kulesi ama olimpiyat kampüsünün içinde yer aldığı için olimpiyat meşalesini andıracak şekilde tasarlanmış.
Sahile doğru inip devam ettiğimizde bir meydanın oraya geliyoruz, bu meydanın içine tasarlanan çelik borular oldukça ilgimi çekti. Sanki çevredeki yapıları içine alıyordu.
Bu meydan aslında şehrin ana limanının karşısında yer alıyordu ve ona giden palmiye ağaçlı bu yolda ilgimi başka bir şey daha çekti; bu sokak lambaları palmiyelerden ilham alınarak tasarlanmıştı ve onlarla uyum içinde oldukları söylenebilirdi. Bu yol aynı zamanda şehre giriş kapılarında birini temsil ettiği için çok önemliydi.
Sahilin devamında böyle sempatik, sanatsal öğelerle karşılaşıyoruz.
Aynı zamanda sahilde farkı kot farklarının arasındaki eğimler sokak göstericilerine bir sahne haline geliyor.
Bu binada da ilgimi çeken şey ise strüktürünün binanın dışına alınarak farklı bir cephe oluşturma dürtüsü.
Daha sonra sahil yönünden dağlara doğru baktığımızda Torre Agbar (o bölgedeki en yüksek yapı) önümüze çıkıyor. Jean Nouvelin tasarladığı bu gökdelen üzerindeki farklı renk dokusu ve şekliyle oldukça dikkat çekici duruyor.
Başka bir kavşakta daha önce tren yolu olarak kullanılan o yolda bir sanatçının tasarladığı eski raylardan oluşan bu yol boyunca uzanan heykel altında yürüyenlere farklı bir deneyim yaşatıyor.
Bu eski şehirin ortasında bulunan gotik kilise Barro Gotik mahallesinde yer alıyor.
Hemen bu kilisenin önündeki meydanda yer alan bu sokak sanatı diye adlandırdığım ahşaptan çubuklarla inşa edilmiş insanların altından da geçebileceği üç boyutlu bir pattern maketi. Bunu gördüğümde aklıma temel tasarım dersi geldi.
Dört farklı cephesinde dört minaremsi kule var ve neredeyse tek hoşuma giden tarafı kolonların tektonikliği diyebilirim.
Barcelona'ya gidince dünyanın en popüler kulüplerinden biri olan FC BARCELONA'nın stadyum komleksine uğramadan olmazdı.
İçerisinde müzesi mağazası ve stadyum turu var.
Bu stadyumun adı "Camp Nou" avrupanın en büyük ve dünyanın 5. büyük stadyumu. 100,000 kişiyi ağırlayabiliyor.
Bu turda beni en çok etkileyen şey stada futbolcuların çıktığı yerden çıkarken hoparlölerden gelen sanal taraftar sesleri ve o atmosferi deneyimlemek çok etkileyiciydi. Ve başka bir şey de soyunma odasından sahaya inen merdivenlerin sağında ufak bir kiliseyi anımsatan bir dua odası oyuncuların inançlarını ve özgüvenlerini yerine getirebilmek için başarılı bir psikolojik çözüm olarak buldum.
Açıkçası Barcelona'da bu kadar klasik, gotik ve post modern örneğin arasında kişisel olarak en çok beğendiğim Mies Van Der Rohe'nin eseri olan Barcelona Pavilion oldu.
Bu yapı free plan biçiminde tasarlanmış ve klasik eserlerdeki gibi dikey perspektif değil yatay perspektif uygulanmaya çalışılmış.
İnce ve zarif dokunuşlarla geçirgenliği yüksek bir sergi girişi.
Tekstürü kendine has seramikler ve camın kombinasyonu mükemmel.
Placa De Catalunya bu şehirdeki en kalabalık meydan bunun sebebi ise merkezi konumu ve en ünlü sokağın La Rambla'nın bu meydana bağlanması aklıma İstiklal-Taksim bağlantısını çağrıştırdı.
Son olarak Gaudi'nin eserlerinden biri olan "Casa Batllo"yu ziyaret ettim.
Bu post modern yapının kemiksi ve organik yapısı ilginçti.
Bezemeler ve görünüş olarak beni tatmin etmedi hatta rahatsız etti.
Sadece üst katta koridorun pencerelerinden alınan ışıkların başarılı bir çözüm olduğunun kanısındayım.
Orta gelisrli aileler için tasarlanmış bir konut aslında.
Tasarımcı düz çizgileri olabildiğince kullanmamaya çalışmış bu yapıda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder